Üsküp…Üsküp…Bizim Üsküp

Standard

Üsküp arası oldukça yakın. Yine sağımızda ve solumuzda ince minareli
Müslüman köyleri adeta resm-i geçit yapıyorlar.
Otobüsümüz önümüzde bulunan bir tepeyi aşınca, Üsküp bir anda
karşımıza çıkıverdi.

Ben Üsküp’ü görmeden sevdim. 520 yıl Osmanlı egemenliğinde
kalan bu şehri, Bursa kadar, Edirne kadar sevdim. Büyük şair Yahya
Kemal ile birlikte, Üsküp çarşısında dolaştım, Rakofça kırlarının hür
havasını teneffüs ettim. Dilimde ünlü şairin şiiri Üsküp’e giriyorum.

Üsküp ki Yıldırım Bayazıd Han diyârıdır

Evlâd-ı Fâtihân’a onun yâdigârıdır.

Firûze kubbelerle bizim şehrimizdi o;

Yalnız bizimdi, çehre ve rûhiyle biz’di o.

Üsküp ki Şar-dağ’ında devâmıydı Bursa’nın

Bir lâle bahçesiydi dökülmüş temiz kanın.

Üç şanlı harbin arş’a asılmış silâhları

Parlardı yaşlı gözlere bayram sabahları.

Ben girmeden hayatı şafaklandıran çağa,

Bir sonbaharda annemi gömdük o toprağa.

İsâ Bey’in fetihte açılmış mezarlığı

Hulyâma âhiret gibi nakşetti varlığı.

Vaktiyle öz vatanda bizimken, bugün niçin

Üsküp bizim değil? Bunu duydum için için.

Kalbimde bir hayali kalıp kaybolan şehir!

Ayrılmanın bıraktığı hicran derindedir!

Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene,

Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.

Bu şiiri her okuduğumda gözlerim yaşarırdı. Şimdi Üsküp’e girerken
bırakın gözlerimin yaşarmasını ; haykıra haykıra yüksek sesle ağlamak
istiyorum.
Üsküp artık bizim Üsküp değil. Makedonlar bize ve tarihe nispet
yaparcasına, şehrin en yüksek tepesine Vodno dağına, devasa bir haç
dikmişler.

Vodno tepesindeki haç öylesine yüksek ki, açık havalarda 20 -30
kilometre uzaktan görülüyor.

Yiyecek ekmeğe muhtaç Makedonlar, Hıristiyan kültürü temeline
dayanan yeni bir kimlik oluşturmak için varlarını yoklarını ortaya
koyuyorlar.

Bundan on üç sene önce yapılan son nüfus sayımında,
Makedonya’nın yüzde kırkı Müslüman olarak tescillenmiş.
Makedonlar o tarihten bu yana bin bir bahane ile resmi sayımı
engelliyorlar. Genel kanaat odur ki, şu anda Müslüman nüfusu
Makedonya’da Hıristiyanları geçmiş durumda.

Bunu hisseden Makedonlar, Üsküp’te ve belli başlı yerlerde kalıcı
dini ve milli semboller oluşturma yarışı içine girmiş durumdalar. Hizmet
personelinin aylık 80-100 euro gibi aylıklarla geçinmeye çalıştığı ülkede
heykeller için harcanan paralar neredeyse milyar dolarlara ulaşacak.

Son üç dört yıl içinde eski Üsküp ile yeni Üsküp’ü birbirinden ayıran
Osmanlı mimarisinin şaheserlerinden Vardar köprüsünün etrafına yüksek
yüksek binalar dikmişler.

Tarihi Vardar köprüsünden görülen ve fotoğraflara yansıyan tarihi
Üsküp kalesi artık görülmez olmuş. Rehberimiz” buralar sit alanı
olmasına rağmen kasıtlı olarak buraya bu binaları dikiyorlar” diyor

Köprünün hemen yanına eski Üsküp yakasına devasa bir
II.Philip (Makedonya Kralı İskender’in Babası) heykeli dikmişler.
Karşı yakada ise İskender heykeli. Baba oğul güya birbirlerini
selamlıyorlar. Heykeller tunçtan yapılmış, on beş yirmi metre
yükseklikteler. Milyonlarca dolar masraf yapılmış.Olay bununla bitmemiş,
iki ya da üç bin metre karelik alanda yüzlerce heykel bulunuyor.
Arkadaşlardan biri espri yapıyor. Eski Yunan ve
Roma’da bile bu kadar heykel olduğunu sanmıyorum.

Konu konuyu açınca biraz derinlere dalmak durumunda kaldık.
Üsküp girişinde bütün heybeti ile Üsküp kalesi görünüyor. Makedonlar
bu kalenin içinde tarihi bir kilisenin eskiden var olduğunu iddia ederek
kazı yapmaya kalkmışlar. Ardından da buraya bir kilise inşa etmek için
girişimlerde bulunmuşlar.

Kalede yapılan kazılar sebebiyle Müslümanlar ile Makedonlar
arasında kavgalar yaşanmış. Kaleye giriş bu sebepten üç yıldır
yasakmış. Bu kale anladığım kadarı ile Makedonları oldukça rahatsız.

Kalenin hemen yanı başında TİKA tarafından onarılan tarihi İsa
Bey camii bütün heybetiyle duruyor. İsa Bey camiinin hemen yanında
tarihi bir binada asılı tabela gözüme çarpıyor. “Uluslararası Balkan
Üniversitesi” yazılı . Burada üniversite rektörü Şinasi Gündüz Hoca’yı
ziyaret edeceğiz.

Üniversitenin rektörlük binası olarak kullanılan tarihi mekân ,eski
Üsküp telgrafhanesi imiş. Rektör Bey, kırk beş kişilik gurubumuzu burada
ağırlıyor.

2006 yılından bu yana faaliyette olan Balkan Üniversitesi ,son üç yılda
büyük hamle yapmış. Kiralık binalarda eğitim veren üniversite şu anda
bin civarında öğrenciye sahip.

Rektör Şinasi Hoca “daha fazla öğrenci almaya kapasitemiz zaten
müsait değil “ diyor. Bir iki yıl içerisinde on bin civarında öğrenciye hitap
edecek büyük bir kampüs kurulmaya başlandığını söylüyor. Beşer katlı
üç binanın inşaatının başladığını, ekim ya da kasım ayında binaların
hizmete gireceğini anlatıyor. “Bu binaları yeni binalar takip edecek
Yurtları ve sosyal tesisleri ile Balkan Üniversitesi Balkanlarda yıldız
olacak” diyor Şinasi Hoca .

Genel toplantıdan sonra birkaç arkadaş Rektörün etrafını çeviriyoruz.
Türkiye’de Halkbankası genel müdürünün odasında bulunan paraların
gerçekten de Balkan üniversitesine ait olup olmadığını soruyoruz.
Şinasi Hoca “ Makedonya’da şubesi bulunan tek Türk Bankası
Halkbank . O sebeple bu bankayla iş yapmak durumundayız.
İstanbul’daki Üniversite Mütevelli üyelerimiz topladıkları bağışları
fazla komisyon ödemeden buraya aktarmanın yolarını aradılar.
Halkbank Genel müdürü de paraları buraya en masrafsız şekilde
göndermeye çalıştı. 17 aralıktan önce de Halk Bankası Genel
Müdürü kanalıyla 900 bin avro civarında bir para bize ulaşmıştı.”
Şinasi Hoca 17 Aralık dolayısıyla üniversiteye gönderilemeyen
paraların kısa bir süre sonra ellerine ulaşacağını söylüyor. Bu sayede
binaların hızla tamamlanacağını ifade ediyor.
Bizler de Türkiye’de alay konusu yapılan, istihzalı dille konuşulan
ayakkabı kutularındaki paraların nereye harcandığını gözlerimizle
görmüş oluyoruz. Üniversitede okuyan iki Arnavut öğrenci, Balkan
Üniversitesine gönderilen paraların polemik konusu yapılmasını bir türlü
anlayamadıklarını söylüyorlar.

Üniversite ziyaretinden sonra hemen yan taraftaki tarihi İsa Bey
Camiine geçiyoruz.

İsa Bey Camii,1475 yılında Üsküp Sancak Beyi İshak Paşa’nın
oğlu İsa Bey tarafından yaptırılmış. Balkanlardaki çift kubbeli
tek cami olma özelliğini taşıyormuş. Bu şekliyle adeta Selçuklu
mimarisini andırıyor. Üsküp’ün ayakta kalan en eski camii olan
İsa Bey Camii, yakın tarihte Tika tarafından onarılmış ve çevre
düzenlemesi yapılmış.

Burada ikindi namazını kıldıktan sonra, yürüyerek tarihi Üsküp
Çarşısına iniyoruz. Daracık ve kayrak taşıyla döşenmiş sokakları
arşınlıyoruz. Sanki tarihin içinde yolculuk yapıyoruz. İstanbul Tahtakale
ve mercan yokuşundaki hanlara benzer yapıların içinden geçiyoruz.
Kısacası her yer, her taş adeta tarih kokuyor.

Çarşıyı gezerken yolumuz doğal olarak bir meydana çıktı. Meydanın
Kuzey Doğusunda bembeyaz görünümüyle şirin bir cami ile karşılaştık.
Adı Murat Paşa ya da Çarşı Camii olarak da anılıyor. Mesai saatlerinde
çarşı esnafı tarafından çok yoğun olarak kullanılan bir camii . Etrafında
çay ocağı ve yemek mekânları var.

Çay ocağında oturup Anadolu usulü çay ve kahvelerimizi içiyoruz.
Yerli halk ile de doğal olarak Türkçe konuşuyoruz. Çarşıda resmi dil
Türkçe. İstisnasız neredeyse bütün esnaf Türkçe biliyor ve konuşuyor.
Dinlenme molasının ardından çarşının kuzey istikametinden çıkıp
tarihi Vardar köprüsüne ulaşacağız.

Gostivar yakınlarından doğan Vardar nehri Üsküp’ü tam ortasında
ikiye bölüyor. Güney kısım eski Üsküp, kuzey ise yeni Üsküp olarak
anılıyor. Eski Üsküp buram buram tarih kokan yapısıyla Osmanlı
özelliğini koruyor.

Bütün tahribata rağmen eski Üsküp’te adım başı Osmanlı
eserlerine rastlıyorsunuz. Ya eski bir cami, ya bir türbe, ya yıkılmış
bir hamam kalıntısı ya da farklı özelliklerde sayısız Osmanlı iziyle
karşılaşıyorsunuz.

Vardar’ın karşı yakasında yeni Üsküp kurulmuş. Sosyalist sistem
zamanında kurulan şehir, bütün doğu bloku ülkelerindeki gibi geniş
caddeleri ve çok katlı binaları ile düzenli bir yapı arz ediyor.
Bütün bunlara karşın yeni Üsküp’ü ruhsuz buluyorum. Eski Üsküp’te
o viraneler arasında soluduğum havayı burada bulamıyorum. Adım başı
her köşe başına dikilen heykelleri görünce içim daralıyor. Pompeinin
son günlerini andıran adeta putperestlik derecesine varan bu heykel
denizinden kendimi bir an önce kurtarmak için geri dönüp Vardar’ın karşı
yakasına geçiyorum.

Makedon’lar tarih boyunca olmayan bir milleti oluşturmak için büyük
bir çaba sarf ediyorlar. Bir coğrafi ad olan Makedonya isminden Makedon
diye bir millet yaratma çabası oldukça pahalıya mal oluyor.

Yunanlılar Makedonya’nın kendi ülkelerinin içinde bir coğrafya
ismi olduğu gerekçesiyle Makedonya’yı bu isimle tanımıyorlar.
Onlar da kendilerince bir isim uydurup Makedonya’ya Skopya adını
uygun görmüşler.

Ünlü Makedonya kralı Philp ve oğlu Büyük İskender, hem Yunan hem
de Makedonyalılar tarafından ata olarak kabul ediliyor. Gördüğümüz
kadarıyla Makedonyalılar büyük heykeller dikerek şimdilik bir sıfır öne
geçmiş görünüyorlar.

Makedonya’da Müslüman nüfusun, Makedonların iki katı bir
artışla çoğaldığını hesaplarsak ileride Makedonya’da bazı dini
problemler yaşanması kaçınılmaz olacak gibi görünüyor.

Makedonlar şimdilik dini hassasiyetlerden çok, etnik yapıları
kaşıyarak ülke yönetiminde ağırlıklarını sürdürmeye devam ediyorlar.

Akşam yemeğimizi tarihi Üsküp çarşısının en ünlü restoranı “Destan”
da yedikten sonra otelimize gideceğiz.

Ertesi sabah Kosova’ya hareket ediyoruz. Günübirlik Kosova ziyareti
oldukça uzun bir gün olacak.

Makedonya Kralı İskender Heykeli

Tarihi Üsküp Çarşı(Murat Paşa)Camii

Tarihi Üsküp Çarşısı

Üsküp Balkan Üniversitesi

Üsküp Çarşısında Erdoğan Afişleri

Üsküp İsa Bey Camii

Vodno tepesine dikilen büyük haç

Yeni Üsküp her yer Heykel

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir