FATİMET’İN AĞITI (FATİMET Yİ ĞIBZE)

Standard

Uzuntarla ve Ketenciler köyleri, büyük Çerkes sürgünü sırasında vatanlarından koparılarak Kafkasya’dan Balkanlara, Varna dolaylarına iskan edilmişlerdir.

Doksan üç harbi adı verilen, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşının ardından Balkanların Rus işgaline uğraması sonucunda, bu topraklara yerleştirilen Çerkesler ikinci bir göçe tabi tutularak, Ortadoğu başta olmak üzere, Anadolu topraklarında ikinci bir tehcire mecbur edilmişlerdir.

!878 ve 79 tarihlerinde kurulan ve yerleşime açılan Uzuntarla ve Ketenciler köyleri, bu tarihten itibaren iç içe yaşamış, karşılıklı kız alışverişleriyle neredeyse büyük bir akrabalık haritası oluşturmuşlardır.

1970’li yıllara kadar canlı bir Çerkes kültürünü yaşatan bu iki köy, bu tarihten sonra çok hızlı bir kültür erozyonuna uğramış, sözlü edebiyata dayanan Çerkes kültürü, günümüzde sıfırlanma noktasına gelmiş ve yok olmaya yüz tutmuştur.

Kaleme almak istediğimiz Çerkesçe ağıtın konusu da kültür erozyonunun güzel bir örneği sayılabilecek olan FATİMET YI ĞIBZE ( Fatimet’in Ağıtı) dır.

Aslında, Uzuntarla ve Ketenciler köylerinde sayılamayacak kadar çok Çerkesçe şarkılar ve ağıtlar bestelenmiş, yıllarca söylenmiştir. 1960’lı yılların sonlarına kadar söylenen bu şarkı ve ağıtlar, maalesef zamanında kayıt altına alınmadıkları için kaybolmuştur.

Köyümüzde halk ozanı olarak niteleyebileceğimiz Sefer Çavuş (CEF) adında biri vardı. 1960’lı yılların sonlarında vefat etti. Doğru düzgün Türkçe konuşmayı bilmezdi. Farklı ortamlarda, oturduğunda aralıksız olarak bir saate yakın şarkı ve ağıtlar okurdu. On ya da on beş dakika süren uzun ağıtlar okuduğu olurdu.

Bu parçaların tamamı, şimdi yazılı olmadıkları için gök kubbenin altında binlerce ses dalgasının arasında yok olup gitti.

Uzuntarla ve Ketenciler köylerinde, kültür seviyesi ve sivil toplum faaliyetleri gelişme kaydettikçe, kültürü yaşatmaya yönelik çabalar da hız kazandı. Her iki köyde de kurulan Adige kültür dernekleri, öze dönüşü daha da hızlandırdı.

Köyde birçok genç, üniversite tezlerini Çerkes kültürü üzerine yaptılar. Derneklerimiz, folklor ekipleri başta olmak üzere, Uzuntarla ve geçmişi ile ilgili çeşitli derlemeler yaptılar.

Uzuntarla ve Ketenciler köylerine, iki binli yıllardan sonra, Kafkasya’dan gelen bazı Çerkes araştırmacılar da uğrayarak çeşitli derlemeler yapmaya çalıştılar. Bu çalışmalar son derece kısıtlı zaman aralığında yapıldığı için, çok fazla verimli olduğu söylenemez.

FATİMET Yİ ĞIBZE, ilk olarak ketenciler köyünden ünlü Pşınavo (mızıkacı) Yeguaş Nurettin Perçin’in ağzından Kafkasyalı araştırmacılar tarafından derlenmiştir.

Bu parça daha sonraları, Ketenciler Köyü Çerkes Derneği bünyesinde kurulan, KETENCE VORED GURUBU tarafından seslendirilmeye başlandı.

Yaşanmış gerçek bir olaydan esinlenerek söylenen bu ağıtın kahramanları ve olay hakkında yeterli bilgi olmadığı için, birçok farklı anlatım mevcuttu. Bu durumu açıklığa kavuşturmak gerekiyordu. Üzerinden daha fazla zaman geçerse, bu şarkı, kahramanları ve söylenme sebebi de kaybolacaktı.

Uzuntarla köyünden, Düzce Üniversitesi Çerkes Dili ve Edebiyatı bölümünde yüksek lisans yapan Mesude Çetinbaş, tezi çerçevesinde sözlü tarih çalışmaları başlattı. Önceleri sınırlı sayıda kişiyle mülakat yaparak tamamlamak istediği tez, kişilerle konuştukça, ortaya çıkan bazı yeni bilgiler sayesinde neredeyse köydeki bütün aileleri ve anlatımları kapsayan bir çalışmaya dönüştü.

FATİMET YI ĞIBZE, bu sözlü tarih çalışmaları sayesinde ete kemiğe büründü. Fatimet’in kimliği ve bu şarkının gerçek hikâyesi, taraflar bütün yönleriyle ortaya çıktı. Bu olayın kahramanları nüfus kayıtları ile de desteklenerek anlatımlardaki olaylar da bir anlamda teyit edilmiş oldu.

Bu uzun girizgâhtan sonra, ağıtı kaybolmadan günümüze ulaşan Fatimet kimmiş bir bakalım.

Uzuntarla nüfus kayıtlarına göre, esas adı Fatma olan Fatımet, hicri 1316 (1900) doğumludur.  Kayıtlarda doğumu 1900 yılı olarak görülse de o zamanın şartlarında nüfusa geç yazıldığı anlaşılıyor. İhtimaldir ki, iki ya da üç yaş daha büyük olabilir.

Babası, Horetl sülalesinden Kafkasya hicri 1274 (1858) doğumlu Kuşuk İdris.  Kuşuk İdris’in  beş çocuğu olmuş. En büyükleri 1316 (1900) doğumlu Fatma(Fatımet) , Ahmet İhsan ve Saniye  ikiz ve 1318 (1902) doğumlu. Şaziye 1320 (1904) doğumlu, Hayriye 1326 (1910) doğumludur.

Kuşuk İdris’in beş çocuğundan Ahmet İhsan hariç, diğer çocukları (hepsi kız), yakalandıkları veba hastalığı sonucu bir yıl içinde peş peşe vefat ettiler.

Hayatta kalan Ahmet İhsan, astsubay olarak hayata atılıyor. Soyadı kanununda Özen soyadını alıyor. Ahmet İhsan’ın Cahit, Cavit ve Müfide isimli çocukları oluyor. Cahit daha sonra babası gibi Türk silahlı kuvvetleri bünyesine intisap etmiş, Tuğgeneral rütbesiyle emekli olmuştur.

Fatimet’in annesi Hımsat, Ketenciler köyündendir. O da kocası Kuşuk İdris gibi 1287  (1871) Kafkasya doğumludur. Hımsat Pçentlöş sülalesine mensuptur. Kuşuk İdris İle Hımsat muhtemelen 1897 ya da 1898 yılında evlendiler.

Anlatımlara göre Fatımet, uzun boyu ve uzun saçları ile çok güzel bir kızmış. Katıldığı bütün düğünlerde, cemiyetlerde ilgiyi hep üzerine çekermiş. Üstelik de çok iyi mızıka çalması ve süzülerek Çerkes oyunu oynaması nedeniyle birçok kaşeni varmış.

Fatimet’in namı o devirde, Adapazarı, Düzce dâhil her yana yayılmış. Çok sosyal bir kız olan Fatımet, zaman zaman Düzce Köprübaşı köyüne akrabalarına kalmaya gider. Fatımet’in misafir olduğu ev her akşam eğlentiye gelen Düzceli adığe delikanlılarıyla dolarmış.

Tahmini 1918 ya da 1919’lu yıllar. Fatimet, annesinin köyü ketencilerde bir düğüne katılır. Ne olduysa burada olur. Bahriyeli askeri olarak Kasımpaşa’da görev yapan Hokon sülelesinden Mahmut’u orada görür.

Hokon Mahmut, köye gelir gelmez kıyafetleri ile kendini düğün alanında bulmuştur. Uzun boyu, yeşil gözleri, siyah beyaz çizgili bahriyeli elbiseleri ile tam bir cazibe merkezidir.

Hokon Mahmut, mızıka çalarak oynayan bu kızı ilk defa görüyordur. Uzun yıllardır askerdedir. Bir müddet sonra Hatyako (düğünün idarecisi), Fatimet ile Mahmut’u oyuna çıkarır. Fatımet’İn mahcup bir edayla süzülerek oynayışı, Mahmut’un ona eşlik edişi izleyenlere görsel bir şölen yaşatır.

Mahmut, ilk defa gördüğü ve oyun oynadığı Fatımet’e bir görüşte vurulmuştur. Düğün bitiminden sonra yapılan zexes (özel eğlence) sırasında, onu daha yakından tanımaya çalışır. Fatimet ve Hokon Mahmut artık her fırsatta birbirlerini görmeye çalışırlar.

Hokon Mahmut, izin alabildiği her ortamda, Fatimet’in katıldığı düğünleri takip etmektedir. Bu düğünlerde buluşup bir araya gelen âşıklar artık birbirlerine gönül vermişlerdir.

Fatimet, artık katıldığı düğün ve eğlencelerde kendisine şaka yollu da olsa takılan ve ilanı aşk eden erkekleri kibarlıkla tersliyor ve onlara yüz vermiyordu.

Mahmut’un askerliği devam ettiğinden işin resmiyet kazanması mümkün olmamıştı. Buna rağmen Uzuntarla ve Ketencede herkes bu iki gence sözlüymüş gibi muamelede bulunuyordu.

1920 yılının yaz sezonu bitmek üzereydi. Fatimet, Düzcede bir düğünden dönmüştü. Kendini oldukça yorgun ve bitkin hissediyordu. Sık sık ateşi yükseliyor, vücudunda çeşitli kızarıklıklar beliriyordu. Gün geçtikçe bu belirtilere şiddetli kusma da eklenmişti.

Önceleri pek ciddiye alınmadı. Ancak, hastalık bir türlü geçmiyordu. İzmit’e doktora götürdüler. Teşhis, ailesini adeta yıkmıştı. Fatimet, veba hastalığına yakalanmıştı. O zamanın şartlarında tedavi imkânları son derece kıttı. Eve geri getirdiler. Fatimet, karantina altında tutularak tedavi edilecekti.

Aynı odada kaldığı kız kardeşleri de tehlike altındaydı. Onları Fatımet’ten ayırdılar ve ayrı odada yatırmaya başladılar. Fatımet, karantina altındayken sadece annesi yanına giriyor, ilaçlarını ve yemeğini veriyordu.

Hastalık öylesine hızlı ilerliyordu ki, kısa sürede Fatimet iğne ipliğe dönmüştü. Köprübaşı Köyünden gelen kız arkadaşları, odasına giremese de pencereden onunla sohbet ediyor ona moral vermeye çalışıyorlardı.

Fatımet, sık sık arkadaşlarına Mahmut’u soruyordu. Mahmut’a ulaşmak bir türlü mümkün olmuyordu. Mahmut’un görev yaptığı gemi, İstanbul dışına gitmiş, orada uzun süre kalacaktı.

Dönem Osmanlı’nın en karışık ve en karanlık dönemiydi. Bir yanda hem İstanbul, hem de İzmit işgal edilmiş, diğer yanda da Anadolu’da işgale karşı direnişler örgütleniyordu.

Fatimet, 1921 yılının 3 Mart sabahında hayata gözlerini yumdu. Sevdiği Hokon Mahmut’u, son bir kez görmeyi çok arzulamış, ama mümkün olmamıştı. Cenazesi Jandarma ve sağlık memurlarının eşliğinde, kireç ile dezenfekte edilerek Uzuntarla kabristanına defnedildi.

Bu olayın ardından kardeşleri, Saniye, Şaziye ve Hayriye de kısa aralıklarla art arda aynı hastalıktan hayata veda ettiler.

Bu dramatik olay, Uzuntarla köyünde büyük bir teessüre sebep oldu. Düzce, Köprübaşı Ömerefendi köyünde bulunan yaşıtı olan akrabaları, Fatimet’in ölümünün ardından bir ağıt yaktılar.

Ağıtın bazı bölümleri, Fatimet’in annesi Hımsat’ın ağzından söylenmektedir. Ağıtı ve sözlerini incelediğimizde, Fatimet’in yaşamı ve ölüm tarihiyle bire bir örtüştüğünü görüyoruz.

Bu ağıt ilk yakıldığında muhtemelen çok daha uzundu. İlk derlemede Nurettin Perçin’den elde edilen sözlerin dışında, farklı kişilerden yapılan derlemelerde, Nurettin Perçin’in dışında başka bazı bölümlerin olduğu da görülmektedir.

Makam aynı olmasa bile, ağıtı yakanların ihtimaldir ki, büyük Çerkes sürgünü sırasında söylenen İstambulako (İstanbul Yolculuğu) ağıtından kısmen de olsa ilham aldıkları anlaşılıyor.

Fatimet ağıtının erkek kahramanı Hokon Mahmut’un, bu ölüm olayını aylar sonra haber aldığını söyleyebiliriz. Mahmut’un da bu olaydan sonra büyük bir üzüntü yaşadığı, terhis olduğu 1922 yılının sonlarına kadar Ketenciler köyüne gelmediğini öğreniyoruz.

Bu yazı yazıldığı sırada (2020 Ocak) Hokon Mahmut’un oğlu 1924 doğumlu Necmettin Hoşkan 95 yaşında halen hayattadır ve hafızası çok güçlüdür.  Kızı Melahat Hoşkan Batur da 1936 doğumlu ve halen hayattadır.

Kızı Melahat Hoşkan Batur anlatıyor.  “ Eskiden ses kaydeden tuşlu teypler vardı. Kocam Sabri bu tür yeni aletlere çok meraklıydı. O yüzden hep yanımızda gezdirirdik.

İzmit’te oturuyorduk hafta sonları ara sıra Ketence’ye köye gezmeye giderdik. Yine köyde olduğumuz bir gün, Ketence’li, çok güzel çalgı çalan Melahat ismindeki arkadaşımız, mızıka çalmaya başlayınca, eşim, ablam ve ben teybi açıp kaydetmeye başladık.

Melahat mızıka çalıyor, biz kayıt yapıyorduk, son olarak bir parça çaldı. Ben bilmediğim için

dinliyordum. Ablam a.. bu babam için söylenen şarkı; bunu da kaydedin dedi. Kayıt işlemi bittikten

sonra, biz eve döndük. Babam da evdeydi. Teybi açtık; kaydettiğimiz parçaları dinlemeye başladık.

Bant döndükçe sıra babamın şarkısına geldi. Parça çalmaya başlayınca, babamın rengi

değişti, bakışı farklılaştı, yeşil yeşil gözleri bir tuhaf oldu. Çerkesçe, “nereden çıktı şimdi bu, kimin

aklına geldi” dedi.  “Baba ben bunu teybe alırken, ablam bunu da al babamın şarkısı dedi onun için

aldım” dedim. Babam bir duygulandı, üzüldü mü, mutlu mu oldu, hatıraları mı canlandı

bilmiyorum. O yeşil gözler başka türlü oldu. Adamcağızı perişan ettik. Çok kötü oldu, ben

nereden bileyim babamın bu kadar derinden bir aşkı olduğunu? Bu aşk hikâyesinden asla ama

asla bahsetmemişti. Esasen büyüklerimiz bizimle böyle şeyler de konuşmazdı, Fatimet’le

babamın evlenemediğini, Fatimet’in hastalıktan öldüğünü bana ablam anlattı. Meğer öyle bir

kara sevdaymış ki,  babamla Fatimet’in sevdası, Fatimet öldükten sonra da onlara şarkı

yakılmış.  Babam hiç ama hiç kimseye bu konuda bir şey konuşmadı. Öyle içine gömmüş ki bu

sevgiyi, şarkıyı duyunca patladı ve hareketleriyle ifade etti.”

Hokon Mahmut’un oğlu Necmettin Hoşkan (İzmitte uzun yıllar manifaturacılık yapmış. Manifaturacı Necmettin adıyla geniş bir kesim tarafından tanınır.) Fatimet ile babası arasında yaşanan bu kara sevdalı aşk hakkında şunları söylüyor.

“ Babam kendi kendine konuyu açmazdı; ama eskiden evlerde sık sık gece toplantıları olur ve

mevzu açılırdı. Ben de çocukken onları dinlerdim. Ayrıca çok meraklı komşularımız kurcalayınca,

babam cevap verirdi; oradan biliyorum. Babamın etraftaki arkadaşları da anlatırken

duyardım, birbirlerini çok sevmişler denilirdi. Babam, yeşil gözlü, çok yakışıklı, dinine düşkün bir

adamdı. Hokon Mahmut diye lakabı vardı. Fatimet de Uzuntarla’lı mızıka çalan- oyuncu, güzel bir

kızmış.  Babamla çok sevmişler birbirlerini, Çerkeslikte adet olduğu üzere, evlenmek için

birbirlerine söz vermişler. Babam İstanbul Kasımpaşa’da bahriyeli olarak askere alınmış. Bu arada Çanakkale Savaşı başlamış. Bahriyeli askerlerini de gerektiğinde kara savaşlarında kullanmak için cepheye gönderiyorlarmış.  İstanbul’daki Üniversite öğrencilerini dahi cepheye götürdükleri bir dönemmiş. Babam gemi ile sürekli sefere çıkıyor uzun süre gemide kalıyormuş.

Böylelikle babam uzun süre izin alamadan gemide kaldığı için köyüne de gelememiş. Çanakkale savaşı sırasında başlayan babamın askerliği dokuz sene sürmüş. Babam askerdeyken Fatimet hastalanmış. Babam onun hasta olduğunu duymuş ama gemi seferde olduğu için bir türlü görememiş. Neden sonra da, Fatimet’in öldüğünü yine askerdeyken haber almış, çok üzülmüş günlerce yas tutmuş.

O acıyı tekrar tazelememek için askerliği bitene kadar hiç köye gelmemiş. Dönünce de içine kapanarak bir yıl kadar pek fazla cemiyetlere katılmamış.”

Burada, Necmettin Hoşkan’ın anlatımındaki Çanakkale savaşı tarihle pek uyuşmuyor. Fatimetle Hokon Mahmudun tanışması, tahmini olarak 1919 yılıdır. İhtimaldir ki bahsedilen olay, Çanakkale değil, kurtuluş savaşının başlangıç yılları olabilir. 1919 ve 20’li yıllarda İstanbul düşman işgaline girmiştir. Kuvvetle muhtemel Hokon Mahmut’un bulunduğu gemi düşmanın eline geçmemek için İstanbul’dan uzaklaştırılmış olmalıdır.

Kaybolmaya ve unutulmaya yüz tutmuş bir kültür objesinin gün yüzüne çıkarılmasından dolayı çok bahtiyarım. Bırakınız şarkıları, dilin bile kaybolmanın eşiğine geldiği, can çekiştiği bir dönemde Çerkesçe bir ağıtın beş kıtasıyla birlikte gelecek kuşaklara aktarılması toplumumuz için büyük bir kazançtır.

Ağıtın sözlerini dikkatle incelediğimizde; burada yaşanmışlıklarla ilgili bazı ip uçlarıyla karşılaşıyoruz.

Ağıtın ilk kıtasında ,  “Bu gümüş yüzük parmağa olmuyor, Olan işler de bir türlü yerine oturmuyor”  sözlerinde, Fatımet ile Mahmut’un birbirlerine söz verdikleri ve bunun nişanesi olarak bir gümüş yüzüğün Fatımet’te bulunduğu anlaşılıyor.

Fatımet’in hastalığı ve Mahmut’un askerliği sebebiyle bir türlü vuslatın gerçekleşemediğini bu satırlardan anlıyoruz.

İkinci kıtada, “ İzmit’te çınarların altında kanlar akıyor” deniliyor. Fatimet öldüğü sırada İzmit işgal altındadır. İzmit’in işgali sırasında düşman askerlerinin yaptığı zulümlere işaret vardır.

Dördüncü kıtada Fatimet’in öldüğü mevsimle ilgili bilgi vardır.  “ İlkbahar çayırlarını rüzgarlar savuruyor. O güzel arkadaşların senin cenazeni kaldırıyorlar” Bu ifadelerle 3 Mart 1921 tarihinde hayata veda eden Fatimet’in ölüm tarihinin, baharın başlangıcı olan mart ayında gerçekleştiği anlatılmaktadır.

Beşinci ve son kıta da oldukça anlamlıdır. Bu kıta İstambulago (İstambul yolculuğu ) ağıtındaki bir kıtaya benzese de, Fatimet’in Sözlüsü Hokon Mahmut’a bir atıf yapılmaktadır.

Kayıtlardan öğrendiğimize göre Hokon Mahmut gemide bahriye askeridir. “Geminin bayrağı rüzgârda dalgalanıyor. Varlığı tek olan Allah’ımız sizi birbirinize kavuştursun” ifadesinde dünyada birbirlerine kavuşamayan aşıkların ahiret aleminde birbirlerine kavuşma temennisi vardır.

Fatimet ağıtının bu güne kadar derlenen beş kıtası mevcuttur. Aşağıda bu sözlerin Adıgece, hem Kril hem de Latin alfabesiyle yazılışı mevcuttur.

 

 

ФАТИМЭТ ИЫ  ГЫБЗЭ                                                                   FATİMET YI ĞIBZE

 

Мы тыжын алъын 1апэ фэхъугъэрэп                                    Mı Tıjın alınır ape fexurep

1офы хъугъэхэри зэпыфэрэп                                                   Ofe xuğexeri zepıferep

Еоой еоой си Фатимэти                                                          Yevovey Yevovey si Fatimet

Фатимэти сэ1ошы къесэгъэгъэхы                                           Fatimet’ır seo kaseğeğıxi

 

1измитим к1эим лъыпсы шъэгъачъэ                                     İzmit’ım jay’ım ĺıpsı şeğaçe

1А сигум шъычъэрэр хэтым езгъэш1эн                                 A sigum şıçerer xetım yezğeş’en

Еоой еоой си Фатимэти                                                             Yevovey Yevovey si Fatimet

Фатимэти сэ1ошы къесэгъэгъэхы                                            Fatimet’ır seo késeğeğıxi

 

Уикъашхьэ уцымэ къызэлъэ1аты                                            Vi ḱa yışḣa vıśıme kızeleatı

Уиныбджэгъу дахэмэ уи1атыжьыгъ                                       Vi Nıcjeğu daxeme veatıjığ.

Еоой еоой си Фатимэти Yevovey                                              Yevovey  Yevovey si Fatimet

Фатимэти сэ1ошы къесэгъэгъэхы                                            Fatimet’ır seo kaseğeğıxi

 

Кэтэнджэ гъогур гъогублэ зэхэчъ                                             Ketence ğogur ğogible zexećı

Си къак1онэмэ сахэк1ыжьыгъ                                                  Si kagoneme saxecıjığ

Еоой еоой си Фатимэти                                                               Yevovey  Yevovey si Fatimet

Фатимэти сэ1ошы къесэгъэгъэхы                                             Fatimet’ır seo kaseğeğıxi

 

Гъэтхапэ уцыхэр жъыбгъам зерихьэ                                        Ğetxape vuçıxer jıbğem zerexa

Ныбджэгъу дахэмэ узэрэхьажьыгъ                                          Nıbjeğu daxeme vuzerexajığ

Еоой еоой си Фатимэти                                                               Yevovey  Yevovey si Fatimet

Фатимэти сэ1ошы къесэгъэгъэ                                                  Fatimet’ır seo kaseğeğıxi

 

Уи къухьэ бэйракъ жъыбгъам зерихьэ                                     Vi kuxa beyrak jıbğem zerexa

ты зи Аллахьыми шъуизэфыхьыжьын                                      Tı zı Allaxım  şu’ zefixıjın.

Еоой еоой си Фатимэти                                                                Yevovey  Yevovey si Fatimet

Фатимэти сэ1ошы къесэгъэгъэхы                                               Fatimet’ır seo kaseğeğıxi

 

FATİMET’İN  AĞITI

Bu gümüş yüzük parmağa olmuyor

Olmuş işlerde bozuluyor…

Vah vah benim Fatimedim

Fatimet diyerek çevremdekileri ağlatıyorum.

 

İzmit’te çınarların altında kanlar akıyor.

Gönlümden geçenleri kime anlatayım

Vah vah benim Fatimedim

Fatimet diyerek çevremdekileri ağlatıyorum.

 

Mezarındaki otlar büyümeye başladı.

Güzel arkadaşların senin cenazeni kaldırdılar.

Vah vah benim Fatimedim

Fatimet diyerek çevremdekileri ağlatıyorum.

 

Ketence yolu yediye ayrılır.

Gelen giden ziyaretçilerimden ayrıldım…

Vah vah benim Fatimedim

Fatimet diyerek çevremdekileri ağlatıyorum.

 

İlkbahar rüzgârı mezarındaki otları dalgalandırıyor.

Güzel arkadaşların senin  cenazeni taşıyorlar.

Vah vah benim Fatimed’im

Fatimet diyerek çevremdekileri ağlatıyorum.

 

Geminin bayrağını rüzgâr dalgalandırıyor.

Allah’ımız sizi birbirinize kavuştursun(yakınlaştırsın).

Vah vah benim Fatimedim

Fatimet diyerek çevremdekileri ağlatıyorum.

Yazımızın sonuna, Ketenceli ünlü mızıkacı Nurettin Perçinin sesinden derlenen Fatimet Ağıtından bir bukle ve bu derlemenin Adıgey Cumhuriyetinde orkestrasyon olarak seslendirilmesinden bir örnek sunuyoruz.

Rabbim;  Horetl Fatimet, Hokon Mahmut ve bu ağıtı bestesiyle günümüze taşıyan Yegoaş Nurettin Perçin amcamızın mekânlarını cennet kılsın.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir