11 MAYIS’A DOĞRU

Standard

Mayıs ayı, Kuzey Kafkasya tarihinde hüzün ile sevincin yan yana yaşandığı aydır.
Dünya tarihinin gördüğü en büyük soykırıma maruz kalmalarına rağmen, tarihe yeterince yansımayan 21 Mayıs 1864 dramı, Çerkeslerin hafızalarında, derin izler bırakmıştır.

Binlerce yıllık cennet vatanlarını, istilacılara karşı korumak için sürekli savaşmak zorunda kalan Kuzey Kafkasya halkının, mutlu günleri çok azdır.

Sürekli, ölüm ile yan yana yaşamaya alışmış Kuzey Kafkasyalılar için, ölüm “hele vatan uğrunaysa” o kadar sıradan bir görev olmuştur ki, toplumsal baskı, çocukları savaşa katılmayan ailelere yaşam hakkı verdirmemiştir..

Tarihinin büyük bir döneminde, acılarla yoğrulmuş olan Kuzey Kafkasyalılar için 11 Mayıs 1918 tarihinin özel bir anlamı vardır.

Binlerce yıllık vatanlarında kendi gelenek ve göreneklerine göre yaşayan, devlet sistemini, kendi yaşantılarına göre oluşturan Kafkas halkları, dünyada gelişen ulus devlet modeline ayak uyduramadıkları için, devletsiz olarak algılanmış ve toprakları işgalle karşı karşıya kalmıştır.

Devleti kendilerine göre tanımlayan ve algılayan Rusya , Kuzey Kafkasya’da, binlerce yıldır varolan Kafkas halklarına ait devlet yapısını yok saymıştır.

Devlet, en basit tanımıyla, toplumların teşkilatlanmış şeklidir. Bu tanıma göre, Kuzey Kafkasya’da, bir devlet yapılanması olmadığını söylemek gülünç olur.

Avrupa’nın geçmişinde site devletleri, derebeylik gibi farklı devlet yapılarını hep gördük. Kuzey Kafkasya’yı işgal eden, kolonileştiren Rusya, bu bölgede, bir devlet yapısı olmadığını, bu toprakların Osmanlı toprakları olduğunu, anlaşmaya dayalı olarak da, Osmanlı Devleti’nden alındığını iddia ediyor.

Kuzey Kafkasya topraklarının bir savaş ve anlaşma sonucu Osmanlı idaresine geçmediği tarihi bir gerçektir. Osmanlı, Kafkasya’da, hiçbir zaman egemen olmamıştır. Osmanlı padişahları, yazdıkları fermanlarda, Kafkasya’ya sahip olduklarını belirten hiçbir ibare kullanmamışlardır. Karadeniz kıyısında yer alan Anapa ve Gelincik (Zelencuk) adı verilen yerlerde bugünkü tanımıyla Osmanlı üsleri mevcuttu. Osmanlılar bu bölgedeki üsleri, yerli Çerkes kabileleri ile yapılan anlaşmalara dayalı olarak kullanıyorlardı.

Bir ülkede üs sahibi olan bir devletin, o ülkenin tamamına sahip olması herhalde mümkün değildir. Eğer böyle olsaydı, bugün Amerika toprakları, dünyanın yarıdan fazlasını kaplardı. Osmanlılar, Kuzey Kafkasyalılarla, ticari, ekonomik, siyasi ve kültürel anlamlarda, bu üsler sayesinde irtibat sağlıyorlardı.

Kuzey Kafkasya’nın kaderi 1774 yılında Ruslarla Osmanlılar arasında imzalanan Küçük Kaynarca antlaşması ile çizildi. Ruslar, bu antlaşmada, Osmanlıları farkında olmadan oyuna getirmişlerdir.

1774 antlaşmasını 1825 Edirne Antlaşması ile pekiştirmişlerdir. 1774 Antlaşması’nda, Kafkasyanın Osmanlılara ait olduğunu antlaşmaya koyduran Rusya, 1825 antlaşmasıyla da, Osmanlının Kuzey Kafkasya’da olmayan hükümranlık haklarını kendisi alıyordu. Osmanlı sahip olmadığı Kuzey Kafkasya topraklarını Edirne Antlaşması çerçevesinde Rusya’ya devrederek tarihi bir hata işlemiştir. Kuzey Kafkasya’nın kaderiyle oynamıştır.

Ruslar, Edirne Antlaşması’na dayanarak, Osmanlı’dan aldıklarını söyledikleri Kafkasya’da direniş gösteren halkı asi olarak nitelemiş, dünyaya bu noktada propoganda yapılmıştır.

Kuzey Kafkasya tarihi, 250 yıl geriye giderek objektif olarak ele alınmalı, mutlaka ama mutlaka yeniden yazılmalıdır.

Kuzey Kafkasyalılar, 1917 yılında Çarlık Rusya’sının yıkılması sonucu özgürlükleri elde etmek için yeniden direniş başlattılar.

11 Mayıs 1918 tarihinde, Karadeniz’den Hazar’a kadar olan sahada, tüm Kuzey Kafkasya halkları, 7 yıldızlı bayraklarını göndere çekerek, bağımsızlıklarını ilan ettiler.

11 Mayıs 1918 Kuzey Kafkasyalılar için anlamlı bir gündür. Kabileler halinde örgütlü olarak yaşayan Kuzey Kafkasya halkları bu tarihte ulus devlet olma yolunda önemli bir adım atmışlardır.

11 Mayıs 1918, nedendir bilinmez, Kuzey Kafkasya halkları tarafından yeterince bilinememiş, halkına öğretilememiş, değerlendirmeye alınamamıştır.

Bu tarihte kurulan devletin siyasi ve askeri gücü, etki alanı tartışmaya açılarak, bu devletin varlığı küçümsenemez.

Çar yanlısı Beyaz Ordu generali Denikin ile komünist ihtilali gerçekleştiren Kızılordu arasında meydana gelen çatışmalara sahne olan Kuzey Kafkasya’da, çar yanlısı Denikin, tarihi bir hata yapmıştır.

Denikin, Kafkasya’da Kızılordu ile savaşmak yerine devrilmiş bir yönetimin generali olmasına rağmen bağımsızlığını ilan eden Kuzey Kafkasya cumhuriyeti ile savaşmayı tercih etmiş, hem kendinin hem de genç Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’ni yormuş ve zayıflatmıştır. Kuzey Kafkasyalılarla savaşarak güç kaybeden Denikin, Kızılordu karşısında yenilerek, kaçmak zorunda kalmıştır.

Dinamik güçlerini Denikin karşısında kaybeden ve yorgun düşen Kuzey Kafkasya hükümeti kısa bir direnişten sonra 1921 yılının haziranında Kızılordu tarafından yıkılarak işgal edilmiştir.

11 Mayıs 1918 yılında ilan edilen Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’nin ilk devlet başkanı Çeçen asıllı Abdülmecid Çermoy’dur. Cumhuriyetin kurucuları ve yöneticileri arasında Adıge, Oset, Karaçay, Dağıstanlı velhasıl tüm Kuzey Kafkasya halklarından her kabileden insan mevcuddur.

11 Mayıs Cumhuriyeti, o tarihte Osmanlı Devleti tarafından resmen tanınmıştır. Ayrıca, İstanbul’da elçilikleri bulunan Fransa, İngiltere ve Almanya gibi devletler, İstanbul’da bulunan Kuzey Kafkasya delegasyonu ile resmi temaslarda bulunmuşlardır.

Bağımsızlık deklarasyonunu İstanbul’da yayınlayan Kuzey Kafkasya hükümeti temsilcilerine en büyük destek Osmanlı topraklarında bulunan sürgün nesli olan Çerkeslerden gelmiştir. İstanbul’da bulunan Çerkes Teavün Cemiyeti, o tarihlerde Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti büyükelçiliği gibi vazife görüyordu.

Abdülmecid Çermoy’un İstanbul’dan sonra Avrupa’da da temaslarda bulunmak üzere Batı’ya gitmesi üzerine istifa ettiği devlet başkanlığı makamına Kabardey asıllı Pşimafe Kosok getirilmiştir.

Kosok hükümeti, devleti düzene sokmak, çalışma organlarını kurmak ve harekete geçirmek için yoğun çaba sarfetti.

Diaspora Çerkesleri, Kuzey Kafkasya’da bağımsızlığını ilan eden devlete yardım için, seferber oldular. Maddi ve manevi desteklerini esirgemediler.

Kafkas İslam Orduları adı altında oluşturdukları gönüllü milislerin de katılımıyla Osmanlı Ordusu ile birlikte Kuzey Kafkasya’nın yardımına gittiler. Dağıstan’dan başlayarak Derbent ve Temirhan Şura gibi şehirleri Kuzey Kafkasyalı kuvvetlerle birlikte ele geçirerek, Kızılları bölgeden sürdüler, Batı’ya doğru ilerlemeye başladılar.

Kafkas İslam Orduları, Kuzey Kafkasya harekatına devam ederken, Osmanlı devleti 30 Ekim 1918 Mondoros Mütarekesi ile Batı karşısında yenilgilgiyi kabul etmişti. Kafkas İslam Ordularına geri çekilme emri veriyordu.

Kendi düzenli ordusunu kurma imkanı ve zamanı bulamayan Kuzey Kafkasya hükümeti, Kızılordu saldırıları karşısında savunmasız kalmıştı. Ve bu duruma daha fazla dayanamadı, 1921 yılının Haziran ayında, bağımsız olacakları bilinmeyen bir tarihi beklemek üzere Kızılordu işgali altına girdi.

Ruslar, Kuzey Kafkasya’ya tarih boyunca kin ve nefret duygularıyla yaklaştılar.

1921 yılında Kuzey Kafkasya’yı işgal ettikleri zaman, burada yer alan devleti ortadan kaldırdılar. Sovyetler Birliği adı altında yapılanan yeni yönetime Kuzey Kafkasya, devlet olarak giremedi. Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ve benzer 15 devlet, Sovyetler Birliği’ne devlet statüsünde kurucu olarak katılırken, Kuzey Kafkasya’nın bu statüsü yok sayıldı.

Kuzey Kafkasya, Sovyetler Birliği dağıldığı zaman birliğe devlet statüsünde katılamadığı için Bağımsız Devletler Topluluğu’nun dışında, Rusya Federasyonu’nun bir bölgesi olarak kaldı. Bugün, Kafkaslar’da, ve Çeçenistan’da yaşanan sıkıntıların, ana sebebi burada yatmaktadır. Ruslar, Kuzey Kafkasya üzerinde o kadar çok oyunlar oynamışlardır ki, bunları saymakla biteremeyiz.

Büyük bir soykırıma tabi tutarak, yok olmakla karşı karşıya bıraktıkları Kuzey Kafkasya halklarına karşı Ruslar, bugün hala soykırım uygulamaya devam etmektedirler.

Kuzey Kafkasya halkları, bundan böyle Ruslara karşı hukuksal zeminde savaş vermelidirler. Sıcak savaş, geçmişte olduğu gibi Kuzey Kafkasyalıların neslini tüketmekten başka bir işe yaramamıştır.Kuzey Kafkasya halklarının dünyaya kahramanlıklarını sergilemesine gerek yoktur.Devir diplomasi devridir.

Gerek 21 Mayıs sürgünü, gerek 11 Mayıs Cumhuriyeti hukuksal anlamda tartışmaya açılarak Rusya kamu vicdanı önünde mahkum edilmelidir.

Kamu vicdanında mahkum edilen Rusya’ya karşı mücadele etmek çok daha kolay olacaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir