Yemeğin ardından üç saat serbest zamanımız var. Merkez nüfusu 45 ya da 50 bin civarında olan Ohrid, gerçekten de büyüleyici bir özelliğe sahip .
Ne tarafa bakarsanız bakın adeta tarih fışkırıyor. Klasik Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan yapılardan oluşan Ohrid çarşısı çok canlı . Kafilemizdeki bayanlar dükkanlara dalıp Ohrid incileriyle süslü vitrinleri incelerken; biz de avcı misali rastgele diyerek şehri temaşaya çıkıyoruz.
Çarşıda ilerlerken esnafın büyük kısmının Türk ya da Arnavut
Müslümanlardan olduğunu fark ediyoruz. Önünden geçtiğimiz
bir berber dükkanının sahibi bizi çaya davet ediyor. Ayaküstü
sohbet ediyoruz. Bursa’da birçok akrabası varmış. Kendisi de sık sık
Türkiye’ye geliyormuş.
Şehrin yamacında bulunan bir kiliseden ayin sesleri gelmeye
devam ediyor. Saatlerdir durmadan ayin yapan ve ilahiler okuyan bu
insanların bize göre batıl olsalar bile, imanını takdir ediyorum.
Uyanan merakımı gidermek için kilisedeki ayini görmeye
gidiyorum. Ohrid yamaçlarına kurulmuş orta halli kiliseye
yaklaşıyorum. Etrafta kimseler yok, çok tenha . Herhalde cemaat
içerdedir diyorum.
Çekingen adımlarla kilisenin dış avlusuna ayak basıyorum. Hala
karşıma çıkan hiç kimse yok. Sesi dışarı verilen hoparlörden yükselen
ayin sesi ile birlikte açık olan kilisenin içine giriyorum.
İçeri girince hayretten ağzım açık vaziyette manzaraya
bakıyorum. İçeride yaşları seksen civarında sadece üç tane kadın
var. Papaz bile ortada yok. Ayin kasetini takmışlar ortalığı velveleye
veriyorlar.
Kiliseden aşağı inerken Makedonya Türk toplumu tarafından
kurulan TDP’nin bürosu ile karşılaşıyorum. Nisan ayının sonunda
seçimler varmış onun için kampanya yürüttüklerini anlatıyorlar.
Devlet başkanlığı seçimlerinde Georgi İvanov’u destekliyorlarmış.
Koalisyon hükümetinde bir bakanları varmış. Ayrıca bazı bürokratik
makamlar da Türklerin elindeymiş.
Müslümanlar olarak ittifak yapamadıkları için eleştirilerimi
yöneltiyorum, haklısın diyorlar.
Tekrar çarşıya iniyorum. Daha önce namını duyduğun Cengiz’in
çay ocağını arıyorum. Hemen tarif ediyorlar. Çay ocağına vardığımda
bizim ekipten birçoğunun orada konuşlanmış olduğunu görüyorum.
Cengiz Ohrid’li bir Türk, çay ocağının içi Türkiye resimleri ve birçok
özlü sözlerle dolu. Burada sanki Türkiye’deymiş gibi koyu bir sohbete
dalıyoruz. Aramıza Makedonya’lı Türkler de katılıyor.
Buralarda Tayyip Erdoğan bir fenomen halinde. Erdoğan
hakkında kötü bir söz söylemeye bile cesaret edemezsiniz. Ondan
bahsederken sanki kendi liderleri gibi “başbakanımız” tabirini
kullanıyorlar.
Sohbete doyum olmaz diyerek birkaç arkadaşla birlikte Ohrid
kalesine çıkmaya karar veriyoruz. Biraz yokuş tırmanacağız ama yine
da yayan çıkmayı tercih ediyoruz. Yirmi dakikalık bir tırmanıştan sonra
kaleye varıyoruz.
Ohrid kalesi benim gördüğüm yaşayan kalelerin en güzellerinden
biri . Kale, varlığını korumanın yanı sıra halen içinde bulunan
yerleşimle birlikte tarihin bütün ihtişamını yansıtıyor.
Surların içinde bulunan evlerde, tahmini olarak birkaç bin kişi
yaşıyor. Tarihi sokaklar ve yapılar ile kale içi tam bir sit alanı. Burada
restore edilmesi gereken o kadar çok yapı var ki. Makedonya
devletinin bunu yapabilmesi çok zor .
Kaleden Ohrid’i seyretmek de güzel. Kalenin tarihi, Osmanlı öncesi
Roma dönemlerine kadar uzanıyor. Osmanlılar da kaleyi restore
ederek bu güne ulaşmasını sağlamışlar.
Kaleden inişe geçiyoruz. İkindi namazını Halveti Dergahı ile iç
içe olan Zeynel Abidin Paşa Camiinde kılacağız. Çevre düzenlemesi
TİKA tarafından yapılan Pir Hayati Baba dergahına ikindi namazına
giriyoruz.
Dergah, Zeynel Abidin Paşa Camiinin avlusunda camiye bitişik
olarak inşa edilmiş. Malatya’dan balkanlara gelen Pir Muhammed
Hayati Hazretleri, Zeynel Abidin Paşa’nın iltifatlarına mazhar olmuş.
Dergahını da camiye bitişik olarak inşa etmiş.
Biz erkekler namazımızı cami kısmında kılarken, bayanlar camiden
iç kapıyla geçilen dergah kısmında namazlarını kıldılar. Namaz
bitiminde tespih ve duanın ardından kendimizi bir anda zikir içinde
bulduk.
Halveti dergahları, bugün de her namazın ardından kısa beş
dakikalık zikirlerini ihmal etmeden sürdürüyorlar. Hu..huu; Allah ve La
İlahe İllallah sedaları ile biz de Ohrili Müslümanlara iştirak ettik.
Namaz bitince yerli cemaat ile birlikte sağ tarafa minare yönüne
doğru döndük. Müezzinin el Fatiha diye seslenmesi üzerine
Fatihalarımızı okuyup namazı bitirmiş olduk.
Son yaptığımız hareket benim çok dikkatimi çekmişti. Hemen sıcağı
sıcağına İmama sordum. İmam Türkiye’den diyanet görevlisi olarak
orada görev yapıyordu.
Namaz bitip de ayağa kalkıp sağımıza dönüp Fatiha okumamızın
sebebi, bir vasiyete dayanıyormuş. Caminin banisi Zeynel
Abidin Paşa burayı Halveti dergahına verirken; öldüğünde
buraya gömülmesini ve her namazdan sonra da kendisine Fatiha
okunmasını vasiyet etmiş. İşte bu dergahta yüz yıllardır Zeynel
Abidin Paşa’ya Fatiha okunuyor.
Cami imamı, dergahın bahçesinde bize bilgi verirken bir ayrıntı
dikkatimi çekti. Bu ayrıntıyı da tarihe not düşmek ve araştırmacılara
yön vermek için aktarıyorum.
Zeynel Abidin paşa Camii imamı, Makedonya’da ulaşabildiği
arşiv kayıtlarında, burada Halvetiliğin temelinin Kanunu Sultan
Süleyman’ın eşi Mahi Devran Sultan’ın erkek kardeşi Mustafa Paşa
tarafından atıldığını söyledi.
Pir Muhammed Mehmet Hayati hazretleri 1720 yılında Ohrid’e
geldiğinde, burada dağılmış iki yüz yıllık bir halveti geleneği vardı. Pir
hayati Hazretleri dağılan dergahı yeniden toparlayarak Balkanlarda
Halvetiliğin kalıcı izler bırakmasını sağlamıştır.
Balkanlarda yeşeren Halveti tarikati Hayatiye kolunun merkezi
(Asitane) Ohri’dir. Bu dergaha bağlı olarak Struga, Kırcova ve İstip
halveti dergahları da varlıklarını sürdürmektedir.
Ohrid gezisini bitirip Struga’daki otelimize döneceğiz. Akşam
yemeğine kadar iki saatlik bir zaman var.
Struganın içinden geçen Drim nehri boyunca yürüyüşe çıkıyorum.
Nehrin farklı noktalarında iki yakayı birbirine bağlayan köprüler
var. Beton dubalarla trafiğe kapalı, atıl durumda bulunan bir köprü
gözüme çarpıyor.
Tahmin ettiğim gibi bu köprü 1961 yılından bu yana “Struga Şiir
Akşamları” adıyla şairler buluşmasının yapıldığı köprü. Köprünün
üzerinden karşıya geçiyorum.
Burada evlerin arasında bir minare görüyorum. O tarafa doğru
yürüyorum. Oldukça harap görünen caminin avlusuna girip resim
çekmeye başlıyorum. O sırada bitişikte bulunan bir türbe dikkatimi
çekiyor. Tam oraya vardığım sırada içeriden birinin çıkarak anahtarla
kapıyı kilitlediğini görüyorum.
Aslında farkında olmadan Pir Hayati hazretlerinin Struga’daki
halifesi Pir Hasan Baba’nın türbesine gelmişim. Türbedar Türk . Bir
saat önce Ohrid’de Pir Hayati babanın yanındaydım. Buraya nasıl
geldiğime ben de şaşırıyorum.
Türbedar; “Hasan baba seni çağırmış. Struga’ya gelip te Hasan
Baba dergahını ziyaret etmemek olur mu” diyor. Ardından ilave
ediyor.” Rahmetli Turgut Özal ölmeden bir hafta önce burada
dergahta bizimle birlikte zikir halkasına katılmıştı. Zikirde nasıl
gözyaşı döktüğüne ben şahidim” diyor.
Türbedar İlhan Bey, asıl dergahın iki yüz metre ilerde olduğunu
söylüyor. Pir Hasan Baba kendisi Çelebi Camiinin bitişiğindeki türbede
yatıyor.
Bu cami bir ara Makadonya’ya gelen bir vahabi gurubu
tarafından ele geçirilmiş. Buraya yeni bir camii yapma bahanesiyle
mevcut camiyi ve türbeleri yıkmaya kalkmışlar.
“ İki yüz elli yıllık caminin yıkılmasını engellemek için büyük
çabalar sarfettik. Yaralanmalı büyük kavgalar oldu. Caminin ilave
bölümlerimden bir kısmı yıktılar. Halk ayaklandı yıkımı engelledi.
Türk hükümeti de devreye girince Vahabiler buradan ayrılmak
zorunda kaldılar.” Diyor türbedarımız .
Türbedar, “Davutoğlu geçenlerde buraya geldi. Bu caminin ve
türbenin TİKA tarafından baştan sona yenileneceğini söyledi. Biz de
sıramızı bekliyoruz” diyor.
Bu bilgilerin ardından türbedarın açtığı kapıdan içeri giriyorum.
Pir Hasan Baba ve aile efradını selamlıyorum. O anda içimden yüksek
sesle Haşr suresinin sonunda “La Yestevi Eshabünnari ve eshabül
cenne” ile başlayan ayetleri okumak geliyor. Okumayı bitirdiğimde
hem ben, hem de türbedar birlikte gözyaşı döküyoruz.
Çelebi Camiinden ayrılıp iki yüz metre ileride bulunan dergaha
gidiyoruz. Geçekten de Hasan Baba beni çağırmış. Çelebi
camiine beş dakika sonra gitsem bu yaşadığım manevi atmosferi
yaşayamayacağım. Türbedar Dergahın kapısını açıp içeri giriyorum
Burası Ohrid’den farklı. Burası müstakil bir dergah. Çok iyi
korunmuş. İçerisi tertemiz pırıl pırıl. Her namaz sonrası kısa zikirler
oluyormuş. Sabah namazı zikri biraz uzun tutuluyormuş. Haftalık
zikir, Cuma namazı sonrası oldukça kalabalık bir cemaatin katılımı ile
yapılıyormuş.
Türkiye’den gelen devlet erkanı bu dergahı mutlaka ziyaret
ediyormuş. Türbedarın “Polat Alemdar ve arkadaşları Makedonya
ziyaretleri sırasında buraya da uğradılar” derken gururlu hali ayrıca
dikkatimi çekiyor.
Bu güzel manevi atmosfer hiç bitmesin istiyorum. Diğer yandan
da gurubumuzun akşam yemeği saati geliyor. Türbedara veda ederek
otelimize geri dönüyoruz.
Sabah kahvaltısından sonra Mavrova, Gostivar ve Kalkandelen
üzerinden bizim Üsküp’e ulaşacağız.
Gelecek yazı Kalkandelen ve Harabati Baba
Hayati baba dergahı
Zeynel Abidin Paşa Camii Ohri
Ohri Kale içi
Vahabilerin yıkmaya çalıştığı Çelebi Camii Struga
Struga Hasan Baba Dergahı
Pir Hasan Baba ve ailesi